ÜÇKUYULAR - GÜZELBAHÇE - URLA İSKELE - ÖZBEK
03.10.2014
İzmir körfezi çevresinde gerçekleştirdiğim bu tur benim için biraz ilginç bir yolculuk oldu. Özellikle dönüş yolundaki karşılaşma hikayesi tesadüfün böylesi dedirtecek cinstendi. Bu hikayeyi sona saklayıp güzergahtan başlıyorum anlatmaya.
ESHOT şoförleri, bisikletlileri araca kabul etmediği için Üçkuyular'a bisikletle ulaşmak zorunda kalıyorum. Ancak Buca - Üçkuyular arası otoyol ulaşımı pek keyifli sayılamayacağı için bu kısmı rotama dahil etmiyorum. Üçkuyular iskeleden başlayıp İnciraltı'na doğru ilerliyorum. Sağ tarafımda son birkaç yılda gelişen İzmir Kent Ormanı var. Orman içindeki yürüyüş ve bisiklet parkurlarıyla güzel bir aktivite alanı. İleride bu alanla ilgili de deneyimlerimi paylaşmayı düşünerek yola devam ediyorum. İnciraltı bölgesi, kısa bisiklet gezintileri yapmayı düşünen veya çocuklarına bisiklet sürmeyi öğretmek isteyen aileler için güvenli bir ortam sunuyor. AVM ailelerine duyurulur.
Bahçelerarası yolundan Sahilevleri'ne doğru ilerliyorum. Bu yol üzerinde bolca meyve bahçeleri, tarlalar ve çiftlikler bulunmakta. Tarlada çalışan, at süren çiftçilerin ardındaki silüete Balçova ve Narlıdere'den yükselen binalar giriyor. Bu fotoğrafta adeta "rant" kırsalın izlerini sunan bu bahçelere göz kırpıyor. Biz yolumuza bakalım(!) diyerek devam ediyorum. Sahilevleri'nin sakin sokaklarından geçip, Güzelbahçe'ye doğru ilerliyorum. Güzelbahçe'ye girmeden önceki bu bölgede, 4 yılımı yatılı okuyarak geçirdiğim lisem bulunuyor. Önünden geçerken, hayatımın bu bambaşka dönemini tekrar hatırlıyorum.
İleride, yol kenarına kurulmuş meyve tezgahında küçük bir mola veriyor, nar ve mandalina ile öğle öğünümü geçiriyorum. Yol kenarı tezgahları benim için zaten hep iyi bir mola yeri olmuştur. Güzelbahçeyi de ardımda bırakıyor ve Kalabak'tan saparak Urla iskeleye doğru ilerliyorum. Öncesinde karantina adasına girerek küçük bir tur atıyorum. Dar bir yolla kıyıya bağlanan bu küçük ada eminim geçmişinde bir çok hüzünlü hikayeye ev sahipliği yapmıştır diye düşünüyorum.
Devam edip iskele mevkine ulaşınca Yorgo Seferis adında küçük bir sanat galerisi keşfediyorum. Merak edip restore edilmiş bu tarihi mekanın içine giriyorum. İçeride, güzel bir sulu boya resim sergisi bana sürpriz oluyor. Bu mekanın hemen yanında yine aynı isme sahip bir de butik otel bulunuyor, bu otel şairin gençlik yıllarını geçirdiği ev restore edilerek kurulmuş. Müşterilerine bisiklet kiralıyor olmaları da güzel bir ayrıntı.
Yarımadanın Özbek tarafına geçmek istediğimden, Özbek dağ yoluna sapmak üzere Çeşmealtı istikametinde ilerliyor, Çeşmealtı'na varmadan sola dağ yoluna sapıyorum. Bu yolu ilk defa kullanacağım için epey bir merak içindeyim. İlk karşıma çıkan yokuş yolun zorlu geçeceğinin göstergesi. Çam ormanlarıyla çevrili yolda tepeye tırmanırken bu yoğun orman dokusunun içine kurulmuş birkaç sitenin yanından geçiyorum. Elbette, nasıl olup da ruhsat aldıklarını düşünmeden edemiyor insan. Bu siteler bitince asfalt yol da bitiyor maalesef. Bundan sonrası Özbek köyüne kadar uzunca bir süre taşlı toprak yol. Yolun bakımsız olması, tepeyi aşıp inişe geçtiğimde dahi hızlanmamı engelliyor. Pek kullanılan bir yol olmadığı için yol boyunca bir kişiye bile rastlamak mümkün olmuyor. Ancak dağ yolunu bitirip Özbek Köyüne ulaşınca sıcacık insanlar karşılıyor sizi. Bunlardan biri de çocuk Ahmet köy meydanına kurulmuş taze meyve, sebze ve köy ürünlerinin satıldığı tezgahların arasında top oynarken buluyorum onu. Bisikletim ilgisini çekiyor, yanıma geliyor konuşuyoruz biraz. Bana köpeği Duman'ı anlatıyor. Yanından ayrılırken de "bir daha gel ha!!" diyerek uyarıyor beni. Kahvehanesi, köy bakkalı, camisi ile tam bir anadolu köy meydanı burası. Meydana kurulmuş tezgahların birinden domates almak istiyorum fakat bu kısım tam bir çelişki. Bisiklet ile taşıyamayacağımdan az almak zorundayım, ancak az alırsam domatesleri ikram etmesinden de korkuyorum. Yarım kiloya yakın alırsam karşılığını ödeyebilirim diye düşünerek alıyorum elime domatesleri fakat yine ikram etmesinin önüne geçemiyorum. Ben de "madem ikram edeceksin, benim niyetim de zaten tadına bakmak" diyerek bir adet domates alıyorum. Bu taptaze, lezzetli domatesin tadına varırken iyi mi yaptım kötü mü yaptım buna karar veremiyorum.
Köyden ayrılıp Akkum'a doğru ilerliyorum. Akkum sessiz, sakin, küçük bir balıkçı kasabası. Liman bölgesinden başlayarak yaklaşık 1 kilometrelik kısa bir sahil şeridi mevcut. Bu yarımadanın karşı kıyısında da Karaburun yarımadası uzanıyor. Bu kasabada, yazlıkların arasından da geçerek küçük bir tur atıyor ve artık dönüş yoluma geçiyorum. Özbek köy meydanına vardığımda bu kez İzmir/Urla istikametine sapıyor, inişli çıkışlı bu yolda yarım saat sürerek İzmir-Çeşme ana yoluna ulaşıyorum. İzmir merkeze kadar dümdüz uzanan bu yolda sağ şeritten ilerlediğim esnada yanımdan başka bir bisikletli geçiyor. Kafasını çevirip bana bakıyor ve adımı sesleniyor. Olayın şaşkınlığıyla hemen duruyorum. Ancak gözlüğünü çıkarınca tanıyorum kim olduğunu, her ne kadar adını hala hatırlayamasam da. Askeri liseden devre arkadaşım, 9 yıl olmuş biz mezun olup ayrılalı ve şimdi günün birinde, hiçliğin ortasındaki bir yolda bisiklet sürerken karşılaşıyoruz. Hem de tam bugünün sabahında, okulun önünden geçerken geçmişi hatırlıyor akşamında oradan biriyle yıllar sonra denk geliyorum, bu benim için çok ilginç.
Böylesi garip bir tesadüf gerçekten diye düşünüp, sohbet ederek beraber ilerliyoruz. Hava kararırken Güzelbahçe'de yollarımız ayrılıyor. Ben son durağım olan Üçkuyular'a kadar sahil yolundan devam ediyorum. Metro istasyonuna varınca bugünkü turu da bu hikayeyle bitirmiş oluyorum.
İzmir körfezi çevresinde gerçekleştirdiğim bu tur benim için biraz ilginç bir yolculuk oldu. Özellikle dönüş yolundaki karşılaşma hikayesi tesadüfün böylesi dedirtecek cinstendi. Bu hikayeyi sona saklayıp güzergahtan başlıyorum anlatmaya.
ESHOT şoförleri, bisikletlileri araca kabul etmediği için Üçkuyular'a bisikletle ulaşmak zorunda kalıyorum. Ancak Buca - Üçkuyular arası otoyol ulaşımı pek keyifli sayılamayacağı için bu kısmı rotama dahil etmiyorum. Üçkuyular iskeleden başlayıp İnciraltı'na doğru ilerliyorum. Sağ tarafımda son birkaç yılda gelişen İzmir Kent Ormanı var. Orman içindeki yürüyüş ve bisiklet parkurlarıyla güzel bir aktivite alanı. İleride bu alanla ilgili de deneyimlerimi paylaşmayı düşünerek yola devam ediyorum. İnciraltı bölgesi, kısa bisiklet gezintileri yapmayı düşünen veya çocuklarına bisiklet sürmeyi öğretmek isteyen aileler için güvenli bir ortam sunuyor. AVM ailelerine duyurulur.
Bahçelerarası yolundan Sahilevleri'ne doğru ilerliyorum. Bu yol üzerinde bolca meyve bahçeleri, tarlalar ve çiftlikler bulunmakta. Tarlada çalışan, at süren çiftçilerin ardındaki silüete Balçova ve Narlıdere'den yükselen binalar giriyor. Bu fotoğrafta adeta "rant" kırsalın izlerini sunan bu bahçelere göz kırpıyor. Biz yolumuza bakalım(!) diyerek devam ediyorum. Sahilevleri'nin sakin sokaklarından geçip, Güzelbahçe'ye doğru ilerliyorum. Güzelbahçe'ye girmeden önceki bu bölgede, 4 yılımı yatılı okuyarak geçirdiğim lisem bulunuyor. Önünden geçerken, hayatımın bu bambaşka dönemini tekrar hatırlıyorum.
İleride, yol kenarına kurulmuş meyve tezgahında küçük bir mola veriyor, nar ve mandalina ile öğle öğünümü geçiriyorum. Yol kenarı tezgahları benim için zaten hep iyi bir mola yeri olmuştur. Güzelbahçeyi de ardımda bırakıyor ve Kalabak'tan saparak Urla iskeleye doğru ilerliyorum. Öncesinde karantina adasına girerek küçük bir tur atıyorum. Dar bir yolla kıyıya bağlanan bu küçük ada eminim geçmişinde bir çok hüzünlü hikayeye ev sahipliği yapmıştır diye düşünüyorum.
Devam edip iskele mevkine ulaşınca Yorgo Seferis adında küçük bir sanat galerisi keşfediyorum. Merak edip restore edilmiş bu tarihi mekanın içine giriyorum. İçeride, güzel bir sulu boya resim sergisi bana sürpriz oluyor. Bu mekanın hemen yanında yine aynı isme sahip bir de butik otel bulunuyor, bu otel şairin gençlik yıllarını geçirdiği ev restore edilerek kurulmuş. Müşterilerine bisiklet kiralıyor olmaları da güzel bir ayrıntı.
Yarımadanın Özbek tarafına geçmek istediğimden, Özbek dağ yoluna sapmak üzere Çeşmealtı istikametinde ilerliyor, Çeşmealtı'na varmadan sola dağ yoluna sapıyorum. Bu yolu ilk defa kullanacağım için epey bir merak içindeyim. İlk karşıma çıkan yokuş yolun zorlu geçeceğinin göstergesi. Çam ormanlarıyla çevrili yolda tepeye tırmanırken bu yoğun orman dokusunun içine kurulmuş birkaç sitenin yanından geçiyorum. Elbette, nasıl olup da ruhsat aldıklarını düşünmeden edemiyor insan. Bu siteler bitince asfalt yol da bitiyor maalesef. Bundan sonrası Özbek köyüne kadar uzunca bir süre taşlı toprak yol. Yolun bakımsız olması, tepeyi aşıp inişe geçtiğimde dahi hızlanmamı engelliyor. Pek kullanılan bir yol olmadığı için yol boyunca bir kişiye bile rastlamak mümkün olmuyor. Ancak dağ yolunu bitirip Özbek Köyüne ulaşınca sıcacık insanlar karşılıyor sizi. Bunlardan biri de çocuk Ahmet köy meydanına kurulmuş taze meyve, sebze ve köy ürünlerinin satıldığı tezgahların arasında top oynarken buluyorum onu. Bisikletim ilgisini çekiyor, yanıma geliyor konuşuyoruz biraz. Bana köpeği Duman'ı anlatıyor. Yanından ayrılırken de "bir daha gel ha!!" diyerek uyarıyor beni. Kahvehanesi, köy bakkalı, camisi ile tam bir anadolu köy meydanı burası. Meydana kurulmuş tezgahların birinden domates almak istiyorum fakat bu kısım tam bir çelişki. Bisiklet ile taşıyamayacağımdan az almak zorundayım, ancak az alırsam domatesleri ikram etmesinden de korkuyorum. Yarım kiloya yakın alırsam karşılığını ödeyebilirim diye düşünerek alıyorum elime domatesleri fakat yine ikram etmesinin önüne geçemiyorum. Ben de "madem ikram edeceksin, benim niyetim de zaten tadına bakmak" diyerek bir adet domates alıyorum. Bu taptaze, lezzetli domatesin tadına varırken iyi mi yaptım kötü mü yaptım buna karar veremiyorum.
Köyden ayrılıp Akkum'a doğru ilerliyorum. Akkum sessiz, sakin, küçük bir balıkçı kasabası. Liman bölgesinden başlayarak yaklaşık 1 kilometrelik kısa bir sahil şeridi mevcut. Bu yarımadanın karşı kıyısında da Karaburun yarımadası uzanıyor. Bu kasabada, yazlıkların arasından da geçerek küçük bir tur atıyor ve artık dönüş yoluma geçiyorum. Özbek köy meydanına vardığımda bu kez İzmir/Urla istikametine sapıyor, inişli çıkışlı bu yolda yarım saat sürerek İzmir-Çeşme ana yoluna ulaşıyorum. İzmir merkeze kadar dümdüz uzanan bu yolda sağ şeritten ilerlediğim esnada yanımdan başka bir bisikletli geçiyor. Kafasını çevirip bana bakıyor ve adımı sesleniyor. Olayın şaşkınlığıyla hemen duruyorum. Ancak gözlüğünü çıkarınca tanıyorum kim olduğunu, her ne kadar adını hala hatırlayamasam da. Askeri liseden devre arkadaşım, 9 yıl olmuş biz mezun olup ayrılalı ve şimdi günün birinde, hiçliğin ortasındaki bir yolda bisiklet sürerken karşılaşıyoruz. Hem de tam bugünün sabahında, okulun önünden geçerken geçmişi hatırlıyor akşamında oradan biriyle yıllar sonra denk geliyorum, bu benim için çok ilginç.
Böylesi garip bir tesadüf gerçekten diye düşünüp, sohbet ederek beraber ilerliyoruz. Hava kararırken Güzelbahçe'de yollarımız ayrılıyor. Ben son durağım olan Üçkuyular'a kadar sahil yolundan devam ediyorum. Metro istasyonuna varınca bugünkü turu da bu hikayeyle bitirmiş oluyorum.
ALİAĞA - YENİ FOÇA - FOÇA - KARABURUN
02.07.2014
Bugünkü tur epey eğlenceli bir tur oldu. Daha önce bir çok kez arabayla geçtiğim yollardan bu kez bisikletle yol almak, aynı yolları daha farklı deneyimleme imkanı sundu. Bu turda Aliağa'dan yola çıkıp Yeni Foça üzerinden Foça'ya ulaşıp oradan vapur ile Karaburun'a geçeceğim ve ardından Saip köyünde turu sonlandıracağım.
Sabah 09.00 Foça'dan kalkacak vapura yetişmek için 06.00 da Aliağa'dan yola çıktım. Çakmaklı köyünden de geçmek istediğimden Çanakkale İzmir yolunun Yeni Foça yol ayrımına sapmak yerine daha kısa olan ara güzergahı kullanmak istedim. Yeni Foça yolunun ilk kilometreleri gibi bu yolda da büyük sanayi ve ticaret alanları mevcut. Bu alanlardan çıkan bir çok köpeğe dikkat etmekte fayda var. Bisikletten inip göz teması kurmadan yanlarından sakince geçmek çözüm olabiliyor. Çakmaklı köyü yerli halkı ve dönemlik yazlıkçılarıyla küçük sakin bir sahil köyü. Bizim de balıkçı teknemizi bağladığımız köy olması sebebiyle sık sık geldiğimiz yerlerden. Sahilde denize nazır bir balık restoranı var,lüferinin tadı da çok lezzetlidir.
Köyün içinden geçip Yeni Foça yoluna çıkınca biraz daha düzgün bir yola ulaşıyorum. Yol kenarının çok dar olması sebebiyle araçlara dikkat etmek gerekli. Neyse ki erken saatlerde yola düştüğümden çok yoğun bir trafik mevcut değil. Ayrıca mıcırlı asfalt yol sabit maşalı bisiklette biraz zorlayabiliyor.Güzergahın 16'ncı kilometresinde Yeni Foça'ya ulaşıyorum. Yeni Foça küçük bir tatil semti, güzel bir sahil bandı var. Üzerinde birçok kafe, balık restoranı ve konaklama mekanları mevcut.
Vapura yetişmek istediğimden çok vakit kaybetmeden Yeni Foça'dan ayrılıyorum. Yeni Foça'dan çıkar çıkmaz karşıma çıkan ilk yokuş diğerlerinin habercisi gibi. Yeni Foça - Foça yolu üzerinde maksimum 93 metre tırmanışa sahip bir çok tepe var. Bu tırmanışlar epey yorucu oluyor. Ama güzel koyları, ormanlık alanları ve mükemmel manzarasıyla çok keyif aldığım bir rota oluyor.
Sonunda Foça'ya ulaşıyorum. Yeni Foça yerleşim olarak Foça ile benzerlikler taşıyor. Taş evleri, arnavut kaldırımlı sokakları, sakin yaşamıyla, tarihi değerlere sahip bir güzel bir ilçe Foça. Burada babamla buluşup kahvaltı yapıyoruz ve ardından Karaburun vapuruna biniyoruz.
Bir saatlik deniz yolculuğunun ardından Karaburun'a varıyoruz. İskele mevkinden devam ederek Saip yoluna çıkıyorum. Kısa süren bir yolculuğun ardından Saip köyündeyim.
Bugünkü tur epey eğlenceli bir tur oldu. Daha önce bir çok kez arabayla geçtiğim yollardan bu kez bisikletle yol almak, aynı yolları daha farklı deneyimleme imkanı sundu. Bu turda Aliağa'dan yola çıkıp Yeni Foça üzerinden Foça'ya ulaşıp oradan vapur ile Karaburun'a geçeceğim ve ardından Saip köyünde turu sonlandıracağım.
Sabah 09.00 Foça'dan kalkacak vapura yetişmek için 06.00 da Aliağa'dan yola çıktım. Çakmaklı köyünden de geçmek istediğimden Çanakkale İzmir yolunun Yeni Foça yol ayrımına sapmak yerine daha kısa olan ara güzergahı kullanmak istedim. Yeni Foça yolunun ilk kilometreleri gibi bu yolda da büyük sanayi ve ticaret alanları mevcut. Bu alanlardan çıkan bir çok köpeğe dikkat etmekte fayda var. Bisikletten inip göz teması kurmadan yanlarından sakince geçmek çözüm olabiliyor. Çakmaklı köyü yerli halkı ve dönemlik yazlıkçılarıyla küçük sakin bir sahil köyü. Bizim de balıkçı teknemizi bağladığımız köy olması sebebiyle sık sık geldiğimiz yerlerden. Sahilde denize nazır bir balık restoranı var,lüferinin tadı da çok lezzetlidir.
Köyün içinden geçip Yeni Foça yoluna çıkınca biraz daha düzgün bir yola ulaşıyorum. Yol kenarının çok dar olması sebebiyle araçlara dikkat etmek gerekli. Neyse ki erken saatlerde yola düştüğümden çok yoğun bir trafik mevcut değil. Ayrıca mıcırlı asfalt yol sabit maşalı bisiklette biraz zorlayabiliyor.Güzergahın 16'ncı kilometresinde Yeni Foça'ya ulaşıyorum. Yeni Foça küçük bir tatil semti, güzel bir sahil bandı var. Üzerinde birçok kafe, balık restoranı ve konaklama mekanları mevcut.
Vapura yetişmek istediğimden çok vakit kaybetmeden Yeni Foça'dan ayrılıyorum. Yeni Foça'dan çıkar çıkmaz karşıma çıkan ilk yokuş diğerlerinin habercisi gibi. Yeni Foça - Foça yolu üzerinde maksimum 93 metre tırmanışa sahip bir çok tepe var. Bu tırmanışlar epey yorucu oluyor. Ama güzel koyları, ormanlık alanları ve mükemmel manzarasıyla çok keyif aldığım bir rota oluyor.
Sonunda Foça'ya ulaşıyorum. Yeni Foça yerleşim olarak Foça ile benzerlikler taşıyor. Taş evleri, arnavut kaldırımlı sokakları, sakin yaşamıyla, tarihi değerlere sahip bir güzel bir ilçe Foça. Burada babamla buluşup kahvaltı yapıyoruz ve ardından Karaburun vapuruna biniyoruz.
Bir saatlik deniz yolculuğunun ardından Karaburun'a varıyoruz. İskele mevkinden devam ederek Saip yoluna çıkıyorum. Kısa süren bir yolculuğun ardından Saip köyündeyim.
ALİAĞA SAHİL YOLU
28.06.2014
Sahil yolu Aliağa'da bisiklet sürmeyi en sevdiğim yer. Zaten başka doğru dürüst yer yok dediğinizi de duyar gibiyim. Avcı Ramadan bölgesinden başlayıp, Aliağa körfezi boyunca devam eden ve Plajlar bölgesinde son bulan parkur sadece balıkçı barınağı bölgesinde biraz kesiliyor onun dışında gayet temiz ve düzgün yüzeyli bir yola sahip. Aliağa sahil yolu piknik yapanlar, balık avlayanlar, yürüyüşe ve koşuya çıkanlar ile gayet keyifli bir güzergah. Körfez üzerinden gün batımını izleyerek bisiklet sürmek de bu keyfi artıran anlardan biri.
Sahil yolu Aliağa'da bisiklet sürmeyi en sevdiğim yer. Zaten başka doğru dürüst yer yok dediğinizi de duyar gibiyim. Avcı Ramadan bölgesinden başlayıp, Aliağa körfezi boyunca devam eden ve Plajlar bölgesinde son bulan parkur sadece balıkçı barınağı bölgesinde biraz kesiliyor onun dışında gayet temiz ve düzgün yüzeyli bir yola sahip. Aliağa sahil yolu piknik yapanlar, balık avlayanlar, yürüyüşe ve koşuya çıkanlar ile gayet keyifli bir güzergah. Körfez üzerinden gün batımını izleyerek bisiklet sürmek de bu keyfi artıran anlardan biri.
KARŞIYAKA - MENEMEN - ALİAĞA
21.06.2014
Yeni aldığım Sedona 310'umun montajı tamamlanır tamamlanmaz yola koyuldum. Önümde kısa sayılmayacak bir mesafe vardı. Bilmeyenler için güzergah hakkında biraz bilgi vereyim. Güzergah, Çanakkale-İzmir ana ulaşım yolu üzerinde olması sebebiyle epey hızlı bir trafik akışına sahip. Araç yoğunluğu orta düzeyde. sayılabilir. Bu yolda bireysel bir tur düzenlediğim için de sürekli bir temkinli olma ihtiyacı hissettim. Buna rağmen 310 ile ilk kazamı yapmaktan da kaçamadım. Çiğli civarlarında bir anda önüme kıran Menemen-İzmir dolmuşundan (bu güzergahı kullananların dikkat etmesi gereken araçlardan) Menemen-Menemen çığırtkanlığıyla atlayan atik muavin arkadaşa çarparak istemeden de olsa sesini kesmiş oldum. Neyse ki ikimizde de bir hasar olmadı da yollarımıza devam ettik.
Güzergahı takip edip 24 km sonra Menemen'e ulaşanlara Ramo Mandıra'da soğuk bir ayran içmelerini tavsiye ederim. Sıcak bir haziran günü için kısa serin bir mola yeri. Daha uzun mola vermek isteyenler için de yol üzerinde başka alternatifler de mevcut.
Menemen'i geçtikten sonra çok seyrek yerleşim bölgeleri var bu sebeple çeşitli ihtiyaçları Menemen'de gidermekte fayda var. Güzergah çevresinde genelde genelde tarım alanları, küçük ve büyük ölçekli fabrikalar ve sanayi alanları mevcut. Buralardan çıkıp size doğru fırlayan köpeklere de dikkat etmeniz emniyetiniz için önemli.
Tur bitiminde genel bir değerlendirme olarak söyleyebilirim ki; bu tur fazla tırmanışların bulunmadığı, kondisyon amaçlı yapılabilecek bir tur olarak değerlendirilebilir. Zira göze hitap eden bir yolculuk olarak değerlendirmek pek olası değil. Ama yol üzerindeki civar köylerde molalar verilerek turu renklendirmek de mümkün.
Yeni aldığım Sedona 310'umun montajı tamamlanır tamamlanmaz yola koyuldum. Önümde kısa sayılmayacak bir mesafe vardı. Bilmeyenler için güzergah hakkında biraz bilgi vereyim. Güzergah, Çanakkale-İzmir ana ulaşım yolu üzerinde olması sebebiyle epey hızlı bir trafik akışına sahip. Araç yoğunluğu orta düzeyde. sayılabilir. Bu yolda bireysel bir tur düzenlediğim için de sürekli bir temkinli olma ihtiyacı hissettim. Buna rağmen 310 ile ilk kazamı yapmaktan da kaçamadım. Çiğli civarlarında bir anda önüme kıran Menemen-İzmir dolmuşundan (bu güzergahı kullananların dikkat etmesi gereken araçlardan) Menemen-Menemen çığırtkanlığıyla atlayan atik muavin arkadaşa çarparak istemeden de olsa sesini kesmiş oldum. Neyse ki ikimizde de bir hasar olmadı da yollarımıza devam ettik.
Güzergahı takip edip 24 km sonra Menemen'e ulaşanlara Ramo Mandıra'da soğuk bir ayran içmelerini tavsiye ederim. Sıcak bir haziran günü için kısa serin bir mola yeri. Daha uzun mola vermek isteyenler için de yol üzerinde başka alternatifler de mevcut.
Menemen'i geçtikten sonra çok seyrek yerleşim bölgeleri var bu sebeple çeşitli ihtiyaçları Menemen'de gidermekte fayda var. Güzergah çevresinde genelde genelde tarım alanları, küçük ve büyük ölçekli fabrikalar ve sanayi alanları mevcut. Buralardan çıkıp size doğru fırlayan köpeklere de dikkat etmeniz emniyetiniz için önemli.
Tur bitiminde genel bir değerlendirme olarak söyleyebilirim ki; bu tur fazla tırmanışların bulunmadığı, kondisyon amaçlı yapılabilecek bir tur olarak değerlendirilebilir. Zira göze hitap eden bir yolculuk olarak değerlendirmek pek olası değil. Ama yol üzerindeki civar köylerde molalar verilerek turu renklendirmek de mümkün.